Eritilmiş yağa, unu yavaş yavaş salarsınız, yedire yedire. Kavruldukça kokular yayılır. Kapı pencere açıksa, burnuna rayiha deyen, şöyle bir başını çevirip bakar. Un yağla buluştukça, esmerleştikçe daha bir coşar koku. Kıvama gelince dinlenmeye çekilir, ağır ağır kendine gelir meyane, soğudukça toparlanır.
Sonra, şekerle su bir araya gelir, öyle bir yapışırlar ki birbirlerine, kaynadıkça kızıl elmas olur, akideleşir. Dokunsanız hem sert, hem yumuşak, hem parlak, hem de boncuk boncuk… Ağda usulca mermere akıtılır, boncukları dağılmadan. Aynı maharetle daire şekli verilmiş ağda ortasında meyane ile ağdayı başlanır çekilmeye. Önce, nazlanır kabullenmek istemez, sonra bakar ki o da kendindendir. Aslında o da bir devranıdır. Ya birlik olup nam salacaklardır cihana, ya da tek başına bu koca dünyada var olmaya çabalayacaklardır. Kabullenir, benimser çekildikçe hamurlaşır, çekildikçe incelir. Her çekişte biraz daha beyazlar.
Bu öyle asil bir lezzettir ki, hayatın önemli anlarında sarıp sarmalar bizi, yerken sorgulatan, yaşanmış zamanları da geleceği de film şeridi gibi gözler önüne seren, hayallere boğan başka bir tatlı daha yoktur.
Dünyaya her merhaba diyen de, her eyvallah çeken de , helva seremonisini hak eder. Sevdiklerimize, ne kadar çok değer verdiğimizi , sahiplendiğimizi, eşe dosta ilan etmemeize vesile olur. Gelin deriz, bir tabak helvayla, gelin, sevincimizi paylaşalım çoğalsın, acımızı paylaşalım azalsın.
Rivayet odur ki; Kastamonu’da adaletiyle nam salmış bir bey varmış. Kızını o kadar çok severmiş ki kimselerle evlendirmeye kıyamaz, bu durum da bir türlü içine sinmezmiş. Yanındakilerden biri, ‘’Beyim, sen tatlıyı seversin. Kim kızının saçından daha ince tatlı yaparsa, kızını ona verirsin.’’ Demiş. Bey kabul etmiş. Memleketin delikanlıları ne yaptılarsa, ne getirdilerse olmamış. Genç bir yiğit, yüreği aşk ateşiyle dolu, başlamış helvayı çekmeye. Her çekişte, beyin kızı gözünün önünde, daha bir asılmış helvaya. Tatlı öyle bir hale gelmiş ki, tel tel. tutmak imkansız, dokunmaya korkar insan. Sonra bu helvayı, doldurmuş tepsiye huzura çıkmış. Bey, kızına gösterilen bu özenden çok etkilenmiş. Kızının saçları kadar ince, bir o kadar da lezzetli.
Bu helvanın içindeki aşk, fedakarlık ve bağlılık yiyen herkesi etkiler. Tabaktan alabilmek cesaret ister, nezaket ister. Usulca tutulan helva ağza değdiğinde şöyle bir yayılır, top olmadan tane tane. Gözünüz açık, hayale dalarsınız o yayıldıkça. Sonra her çiğneyişte un, yağ ve şeker tatlarını hissedersiniz, ayrı ayrı ama birlikte. Hele dost meclisinde bir acı kahvenin yanındaysa tıpkı hayat gibi, acıyla tatlının dayanışması başlar. Anlarsınız bu helvada aslında hayat var. Bu lezzet önemsemeyle ve kıymet bilmeyle yoğrulur.
Değer vermeyi hissetmek için ulaşabilen, tadabilen şanslılardan olmanız gerekir ki,
Okumayla, dinlemeyle tarifi mümkün değildir…